Bir bahar günü hikayesi – Portreler

Güneşli bir bahar günü, kendisiyle ve kamerayla barışık bir yüz, portre çekimi için biçilmiş bir mercek, arka plana renk katacak rengarenk çiçekler … Bunların bir araya geldiği bir portre çekiminin gecikmiş paylaşımını sonunda yapıyorum.

Aslında modelimin fotoğraf ile pek arası yok. Ama aldırış etmedim, o da kaderini kabullendi. 105 mm portre merceğimin, bugünlerde ‘derinlik etkisi’ olarak tanıtımı yapılan ‘bokeh’ etkisini de test etmek istediğimden daha çok yüz çekimi yaptık. Sizler fotoğrafları incelerken onun da kendini daha rahat hissetmesi için fotoğraf aralarında ben yine sizlere bir şeyler anlatıp duracağım …


Bu fotoğraftaki renklerin oluşturduğu zıtlık güzel bir dinamizm yaratmış. Fotoğraflarda hasır şapkalardan sızan güneş ışığının oluşturduğu desenleri de sevdim. Aydınlık, gülümseyen bir yüze de neşeli bir ifade katıyorlar.
Gelin görün ki insanlar bir olmuyor. Bazı ustaların fotoğrafa yeni başlayanlara verdiği öğütlerden biri de modelin gülümsetilmemesi. Yanlış okumadınız! Aksi takdirde ‘şipşak’ fotoğraf çekmiş olurmuşuz. Birkaç öğüt daha sıralıyor; ‘insanlara yaklaşın, o kişi için doğru ortamı bulun, içtenlik anını yakalamak için sabırlı olun’ diyor. Sonra tehditkar bir şekilde başa dönüyor ve ‘Gülümsüyorlarsa engel olun’ diyor.
Belli ki ben çok da aldırış etmemişim ‘gülümsememe’ yasağına. Ama bir fotoğrafın kişilik yansıtma amacı da olursa bu öğüde kulak vermeli. Örneğin Genco Erkal’ın tek bir fotoğrafını çekmek için izin alsam gülümsemesini tercih edemezdim. Onun fotoğrafında daha ciddi, yaydığı taşıdığı saygınlığı yansıtır bir ifade olmalı.
Yukarıda renklerin zıtlığına değindim. Bu fotoğrafın çekim alanından çıkmadan önce öteden beri blog yazılarımda uygun bir anda belirtmek istediğim bir konuya da değineyim : ‘renk tekerleği’. Fotoğrafçılık tekniğinde önemli bir yer tutan zıtlık iki başlıkta incelenir; tonların ve renklerin oluşturduğu zıtlıklar olarak. Renklerin zıtlık oluşturması veya birbini tamamlaması konusunda biraz bilgi sahibi olmakta yarar var. Sanki toplum olarak çok farkında değilmişiz gibime geliyor. Internet ortamında rahatlıkla erişebileceğimiz pek çok referans var. Eğitim şart!

Çekim akışı içinde modelimde değişik yüz ifadeleri yakalamaya da çalıştım. Bir şarkıdaki gibi ‘korkunç öyküler’ anlattım ona. Düşünceli anları da oldu sonuçta.


Tam burada portre fotoğrafçılığının önemli bir kuralına yer vermeliyim: ‘Gözler yüzün en önemli ögeleri. Onları mutlaka kullanın ve ışıkla doldurun. Bu kuralı ihlal edip, modelinizin gözlerini saklarsanız, ya da suçu modele atıp, onun bakışlarını kaçırdığını söylerseniz modelinizin yüz ifadesi bu eksikliği telafi edebilmeli.’
Gözlerin dışında yüz ifadesi de ‘vücut dilimizi’ konuşan önemli bir unsur. National Geographic dergisi daha da ileri gitmiş, 2015 yılında ‘Yüzü olmayan portreler’ adıyla bir proje oluşturup, fotoğrafçıları katılmaya davet etmiş. Projenin tanıtım yazısında yüz olmayınca izleyicinin kendisini sahneye katabildiği, yorum getirebildiği, fotoğraftaki gizemin izleyiciyi fotoğrafı daha dikkatle, daha çok zaman ayırarak incelemeye yönlendirdiği belirtilmiş. İlginç bir proje olmuş.
Projeye gönderilen fotoğrafları incelemeniz için bağlantıyı veriyorum.
http://yourshot.nationalgeographic.com/stories/faceless-portrait/

Bu türden kısıtlamaların yaratıcılığı hareket geçirdiği ileri sürülüyor. Beğendiğim sanatçı Orson Welles kısıtlama olmamasının sanatın düşmanı olduğunu söylemiş. Yani ona göre kısıtlamalar sanatçıya iyi geliyor.

Modelimizi çok yalnız bırakmayalım isterseniz.


Portre fotoğrafında model bize bakmıyorsa nereye baktığı merak uyandırabilir. Bu yüzden genellikle bakışların takip edilebilmesi için ‘açık alan’ bırakılır. Bu fotoğrafta bu açıklık yok. Jüri puanımızı kıracak. Gözlerde ışık var, modelin saçlarına yansıyan bir buğulanma var. Neyse, buralarda puan kaybetmem.
Portre fotoğrafında aranan temel özelliklerden biri olarak ‘kişilik yansıtma’ da yok. Bir hikayenin parçası bu kare. Bir bahar günü, görünüşe göre keyifli bir havada geçen bu hikaye ile ilgili çok fazla ipucu yok elimizde. Hah işte, bir kare daha geliyor.


Bu fotoğrafın önünde biraz duralım. Gözlere dikkat edelim. Manzara fotoğraflarında fotoğrafın tamamının pırıl pırıl bir netlikte olması istenirken portre fotoğrafında neden modelin sadece gözlerinin -hatta bazan tek gözünün- net olması gözümüze hoş gelebiliyor?
Modelin sol gözü neredeyse pırıl pırıl iken sağ gözün buğulanması -sis arkasında kalması- bence öğrenilmesi gereken bir güzellik. ‘Klasik müziği dinleye dinleye zevk almaya başlamak gibi’ desem hem fotoğrafçılardan hem de müzikseverlerden itiraz gelebilir. Ama bence öyle.
Yukarıdaki fotoğraf portre merceğimle çektiğim fotoğraflar içinde ‘buğulu, sisli’ olarak ifade edeceğim bu etkiyi gösteren güzel bir örnek. Son model akıllı telefonlarda ‘derinlik etkisi’ olarak tanımlanan bu özelliği, kaynak dilindeki terimi ile ifade etmek özentimizle –ya da tembelliğimizle- ‘boke’ etkisi olarak duymuş olabilirsiniz. Japonca kökenli ‘bokeh’ sözcüğü korunarak ifade edilen ‘boke etkisi’ni teknik olarak açıklamak zor değil: fotoğrafta netliğin seçilen bir odak noktası ile sınırlandılıp bu noktanın ön ve arkasında netliğin kaybolması.
Bu netlik kaybı ile ‘bir hal değişimi’ne tanık oluyoruz. Fotoğraf özellikle arka planda sulu boyaya dönüşüyor. Renk tonları da güzel. Bu paylaşımımın yıldızı bu fotoğraf oldu bence.

Sıradaki fotoğrafın da çok aşağı kalır tarafı yok.


Bu fotoğrafta modelimize ‘şen, şakrak bir ünlü’ havası yakıştırdım biraz. Ama neşesinde bizi yanına çağıran bir albeni var. Taşların arasından fışkırmış çiçeklerin morlu-yeşilli tonu da arka planı hareketlendirmiş. Bir bahar günü neşesi …

Bir bahar günü hikayesinin böylece sonuna geliyoruz. Modelimiz şapkasını çıkarıp kenara koydu, rahatladı.

Teşekkür edip ayrılıyoruz.

Duru – Gölgeler uzarken

Duru ile bu yazın son buluşmasında, güneşin artık paydos etmeye hazırlandığı bir zamanda –gölgeler uzarken- stüdyoya girdik. Stüdyo falan yok elbette ama söylemesi havalı oluyor.

Görücüye çıkacak fotoğraflarda akşam üzeri uzayan gölgeler, iç mekanlara sinen loşluk ve güneşin son ışıkları tiyatro sahnesi gibi bir hava verdi.

duru_golgeler_uzarken_bl001_fatihgelincik

Duru’nun her yeni fotoğrafında farklı bir ifade yakalamaya çalışıyorum. Yukarıdaki fotoğrafı sevdim. Alttaki fotoğrafla karşılaştırınca –belki gölgelerin de etkisiyle- sanki daha birkaç yaş daha büyük bir hali var.

duru_golgeler_uzarken_bl002_fatihgelincik

Moda ve portre fotoğraflarıyla tanınan Richard Avedon portrenin performansdan ibaret olduğunu, portrenin doğal olup olmadığının değil performansın iyi ya da kötü olmasının belirleyici olduğunu söylermiş. ‘Karşınızdaki yönlendirin ve güzeli yakalayın’ diyor. Yol haritamız belli : bu kızdan farklı güzellikler çıkaracağız …

 

Duru uzayan gölgelere aldırış etmiyor hatta iyice ağırlığını koyuyor…

duru_golgeler_uzarken_bl003_fatihgelincik

Performans dedik ya. Ben onu yönlendirmeye çalışırken Duru, arada, kendi bildiğini de okudu. İşte size –daha doğrusu bana ! – nemrut bir ifade takınmış, merceği delercesine bakıyor. Ne yapalım, sineye çekeceğiz.

duru_golgeler_uzarken_bl004_fatihgelincik

Sırada saklanacak bir fotoğraf var … Duru fotoğrafın dışına doğru taşıyor … Masumiyet çağı …

duru_golgeler_uzarken_bl005_fatihgelincik

Kızı merak içinde bırakıp çıkalım …

duru_golgeler_uzarken_bl006_fatihgelincik

 

Duru – Seven gönül katlanır

‘Portre fotoğrafı istiyoruz’ diyen kızgın ve sabırsız kitleler ile ‘Hani kızımızın fotoğrafları?’ diyen üzgün anne-babanın uzun süren bekleyişlerine son verme zamanı geldi. Uzatmalı fotomodelim Duru’nun hafta sonundaki taç giyme etkinliği çekimlerini paylaşmak istiyorum.

Duru_Bl601_FatihGelincik

Etkinlik Duru’nun tacını takmasıyla başladı. Zaman zaman konukları, zaman zaman da etkinlik fotoğrafçısını süzmesiyle devam etti.

Duru_Bl602_FatihGelincik

 

Duru_Bl603_FatihGelincik

Bakışlarda bana özel bir şey yok. Ben sadece bir etkinlik fotoğrafçısıyım. Ama yavaş yavaş ısınacağız. Neredeyse kamerayı oynatmadan Duru’nun değişen yüz ifadelerini yakalıyorum: yapsak mı yapmasak mı? – mahcubiyet – merak – secevenlik – şirinlik …

Duru_Bl604_FatihGelincik

Duru_Bl605_FatihGelincik

Fotoğraflar adeta slide gösterisi gibi devam ediyor. Sanarsınız ki makinayı üç ayak üzerine bağladım, öyle değil. Koltukta yan yana oturuyoruz, makine elimde, tıkır tıkır çekiyorum.

Duru’ya ait bir de galerim var biliyorsunuz. Bu fotoğrafların hepsini birden oraya koyamam. Ama değişik yüz ifadelerine de kıyamadım, dolayısıyla burada, şimdi, kısa bir film gibi akıp gideceğiz.

Duru_Bl607_FatihGelincik

Duru_Bl608_FatihGelincik

Bu son fotoğrafa bir daha bakalım. Hanımefendinin yüzü gülüyor. Saklamak isteyeceğimiz bir fotoğraf.

Sonunda bana olan ilgisinin arttığını hissediyorum.

Duru_Bl609_FatihGelincik

Tam ben ‘dünyada sadece ikimiz varız’ diye düşünürken mesafeli de olsa çevredekileri onurlandırıyor.

Duru_Bl610_FatihGelincik

Duru_Bl611_FatihGelincik

Zaman geçiyor. Saçla oynama başladı. Elimi çabuk tutmalıyım.

Duru_Bl612_FatihGelincik

Artık seansı bitirme zamanımız geldi. Duru’nun yüzünde sabırsızlık görmeden tadında bırakmalı. ‘Kız iyi sabretmiş’ diyebilirsiniz. Nedenini söyliyeyim: Seven gönül katlanır.

Duru_Bl613_FatihGelincik

 

Duru – Haziran güneşinde

Galerilerimden birini parselleyen Duru bu yaz tatilinde bize öncelik tanıdı. Onunla fotoğraf serimize devam ediyoruz. Özellikle, ‘altın saatler’ olarak anılan, hoş ve sıcak renk tonlarının oluştuğu, öğleden sonranın ilerleyen saatlerinde çektiğim fotoğrafları paylaşmak istiyorum.

İlk birkaç fotoğraf duvarlar arasında, sanki tarihi bir mekanda çekilmiş gibi.

Duru_5061_FatihGelincik

Bir köşedeyiz, sağ taraftan da altın değerinde güneş ışığı modelimizi aydınlatıyor. Göz göze gelmişiz. Duru_5062_FatihGelincik

Bir başka köşedeyiz. Koyu tonlardaki taş duvarların arasında aydınlık bir yüz …Duru_5063_FatihGelincik

Yüzünde bir umutsuzluk, acı veya korku ifadesi olsa bu mekana daha çok uyabilirdi. Allahtan yok. Kırmızı yanaklar, gülümsemeye yakın bir yüz. Sorun yok.

Duru_5064_FatihGelincik

Taş duvarlardan uzaktayız. Rahatladık, eğleniyoruz besbelli …

Duru_5065_FatihGelincik

Apaçık gözükmüyor ama ortalığa ‘altın’ güneş ışığı sinmiş, güzel bir hava katmış.

Duru_5066_FatihGelincik

Benim sevdiğim fotoğraflarından biri …  Fotoğraf dergilerinden birinde portre çekimi için verilen ipuçları arasında bir tanesinin altı çizilerek vurgulanıyordu: “Çektiğiniz kişinin gülümsemesini talep etmeyin, hatta gülümsüyorsa ikaz edin!” O fotoğraf ustası kusura bakmasın …

Duru_5067_FatihGelincik

Bu fotoğraftaki ifade yorumlamaya değer.

Duru_5068_FatihGelincik

Güzel bulduğum bir başka fotoğraf da bu. Aralardan sızan güneş ışığı kısmi aydınlatma yapmış, gözlerde yansımalar var, çingene pembesi bir bandana da renk katmış.

Duru_5069_FatihGelincik

Saatler daha da ilerlemiş. Kızımız dalmış. Ağırbaşlı bir fotoğraf.

Duru_50610_FatihGelincik

Aynı yerde, farklı bir açıdan güzel bulduğum bir fotoğraf daha. Yüzünde sanki bir özlem ifadesi var.

Websitemdeki galerisinde bebek arabasındaki fotoğrafıyla başladığımız albümü nice güzel fotoğraflarla sürsün inşallah. Çocukluğumdan belli belirsiz hatırladığım bir kitap var: “Brooklyn’de bir ağaç yetişiyor”. Bir genç kızın büyümesini anlatıyordu. Duru’nun galerisine de “Bir filiz yetişiyor” gibi bir isim vermeli …