Nazım Hikmet’in Dünya şiirine öykünüp, ‘güz’ yerine ‘yaz’ yerleştirip mırıldanıyorum
Yaz gelmiş, oysa ki gönül
yaza giresi değil …
İlkbaharın coşkusu ile Bahçeye gecikmeli de olsa koşturuyorum. Ama haberler kötü.
Bahçede, zamanını nasılsa kaçırdığım gelinciklerin yerlerdeki yapraklarına pişmanlıkla bakakalıyorum. Sonra bir umutla ‘geride kalanlar var mı’ diyerek bakınıyorum. Buluyorum da. Ama bu bloğumun konusu onlar değil.
Yetişemediğim gelincikler nedeniyle boğazım düğümlendi ya bir şeyler yapmam gerekiyor. Sonunda devrim niteliğinde bir karar alıyorum: Çiçek Takvimi’ne geçmeliyim. Çiğdemler, laleler, gelincikler, papatyalar, yıldız çiçekleri aklımdan çıkmamalı. Zaman dilimlerini onların adlarıyla anarsam bir daha böyle bir şey yaşamam. Kararımı duyurduğumda evde saygılı bir sessizlik oluşuyor. ‘Çifte takvim kullanımı elbette bir uyum süreci gerektirecek ama uzun vadede doğrusu bu’ diyerek açıklıyorum…
Aile meclisimiz toplanıyor ve gelincik fotoğrafı çekmek için Bozcaada’ya gitmeye karar veriyoruz. İşte bu, bloğumun çıkış noktası : Bozcaada gelincikleri. Not alıyorum : aylardan Gelincik!
Daha Bozcaada’ya varmadan yol kenarındaki gelincikler bizi durduruyorlar.
Makro merceğim varolsun, benimkisi çiçek portresi çekmek zaten. Tek tek süzüyorum gelincikleri.
Gelinciklerin yaprakları esen rüzgarla birlikte tül perde gibi açılıp kapanıyorlar. Daha önceki bir yazımda gelinciklerin dalgalanmasını İspanyol çingenelerinin dansına benzetmiştim. Bir zamanlar not almıştım: ‘bir konu hakkında uzun boylu konuştuğunda kendinle çelişmeye başlarsın’. Düşündüren bir söz. Ama sorun yok – öyle de güzel, böyle de güzel.
Genel havayı yansıtmak için bir de grup çekimi yapalım.
Buğulu fotoğrafları sevenler için bir tane daha …
Yeşile hasret kalan kent insanları için daha da geri çekilelim. Yeşil görelim biraz yeşil! Rüzgarın püfür püfür de esmesi de caba …
Gelinciklere fotoğraf makinasıyla iyice yaklaşabilmem gerçekten bir ayrıcalık. En çok da –kişisel portre- havasındakileri tercih ediyorum. Biraz yaklaşalım bakalım bu güzelim çiçeklere. Görüyorum ki gelincikleri seven başkaları da var.
Çocuklar bu tür fotoğraflara bayılıyorlar. Geçen yıl, Doğa Şenliğinde, slayd gösterimi izleyen çocuklardan, çiçeklere konan arıları, kelebekleri, nilüferlerin yanıbaşında çöreklenmiş kurbağaları gördüklerinde heyecanlı ve keyifli iç çekme sesleri geliyordu. Çok hoştu. Yaşamak gerek.
…
Sıradaki fotoğraflara bakarsak daha adaya varmış değiliz, yolda kaldık resmen! Pürtelaş fotoğraf çekiyorum.
Sırada rüzgarın etkisiyle bize değişik bir poz sunan bir gelincik var. Büyük ekranda, içte kalan taç yapraklarını istiridye kabuğuna benzetiyorum. İçinde de hazineleri saklı: gelecek nesilleri…
Bu tarz fotoğrafların akıllı telefonla çekilen çoğunluktaki fotoğraflara kıyasla ezber bozan bir havası oluyor, farkındayım. Arka plandaki netlik kaybını herkes benimsemeyebiliyor. Klasik müzik gibi biraz alışkanlık gerektiriyor belki de. Ama emin olun bu gibi durumlarda çoğu kez netlik ile estetik ters orantılı. Herşey pırıl pırıl net çıksa bazı unsurlar gözünüze –resmen- batacaklar. Bu gibi durumda diyaframı tam açarak arka fonu bir renk karışımı olarak gösterebiliyorum –bunu suluboya ile boyamaya benzettiğimi sadık takipçilerim biliyor.
Zaman zaman temizlik de yapıyorum; renk uyumunu bozacak kuru yaprakları ayıklıyorum, , diğer çiçekleri biraz sağa ya da sola doğru hareket ettiriyorum. Hatta sol elimle kareye girmesini istemediğim bir diğer çiçeği tutarken ağır makinamı, zorlanarak da olsa, tek elle tutup çekim yaptığım oluyor. Tabii böyle cambazlık yaparken, titremeyi engellemek için çekim hızını arttırmak bunun için de ISO ayarını yükseltmek gerekiyor.
Daha önceki gün çiçeklere dokunduğumu gören bir güvenlik görevlisi çiçeklere zarar vermemi önlemek için yanıma yaklaştı, usulca dokunduğumu görünce öylece izledi. Sonra da sorusunu yöneltti. ‘Fotoğraf çekmek bu kadar zor mu be abi?’.
Benim tarzımla ilgili açıklamaya geri dönersem; bedelsiz kazanç olmadığı için arka fonu kurtarayım derken esas ilgi merkezimin –gelinciğin- netliğinden taviz vermem gerekiyor. Bu arada bir şeyler de kayboluyor. Füsun Akatlı’nın, ilk okuduğumda elektriklendiğim, şiirsel anlatımı kopup geliyor bir yerlerden; ‘Bir düzeyden alıp başka bir düzeye taşımaktır. Bu taşıma sırasında, taşınanın üzerindeki çiçek tozları, yongalar, can serpintileri, ince ışınlar dökülür gider.’ Ben de netlikten fedakarlık yaparken çiçek tozlarını, ince ışınları tutmaya çalışsam da incecik yapraklardaki muhteşem detaylar siliniyor.
Geriye kalanlarla yetinmem gerekiyor. Zaten son zamanlarda ‘bu da benim tarzım, bu benim imzam’ diyerek çıkıyorum işin içinden.
Sırada tarzımı belli eden, çok da hoşuma giden iki fotoğraf var.
Turuncu tonları da yakışıyor değil mi gelinciklere? Arka plandaki dalgalı yeşil tonları da yakışmış haspaya!
Şimdi de mor çiçeklerin arasında kendine güzel bir yer beğenmiş bir gelincik geliyor.
Kendine gelincikler arasında güzel bir yer beğenmiş bir Gelincik’e de sevgiyle yer açalım …
Daha paylaşmak istediğim epeyce gelincik fotoğrafım var. Ama bir defada pek çok fotoğraf paylaşmak da olmaz. Nietzsche’ye göre ‘sahip olduklarımız, genel olarak, çoğaldıkça azalırlarmış.’ Belki de bu deyişin hemen ardından şuna da yer vermek iyi bir fikir olabilir: Büyük bir servet edindiği söylenen kişi için bir bilge ‘Peki o serveti harcayabileceği günleri de edinmiş mi?’ diye sormuş.
Bir dolu fotoğrafım var da, peki sizin o kadar zamanınız var mı?
Gelinciklere devam etmemiz gerekiyor çünkü çekimler sürüyor ve görmenizi arzu ettiklerim var.
Fatih bey,
Fotoğraf ile Hikaye bütünlüğü mest ediyor. Vizörünüze ve elinize sağlık
Nejat Bey Merhaba,
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Bugünlerde ‘av yasağı bitmiş’ gibi çiçek peşindeyim. Fotoğraflar da birikti ama içimdeki yazarın keyfini beklemem gerekiyor…
Hoşçakalın
Hoş bir dille anlatılmış bir fotoğraf serüveni, yeşile, kırmızıya doyuran harika kareler. Emeğinize sağlık. Geçirdiğiniz güzel zaman ve ortaya çıkanların yorgunluğunuzu hemen unuttırduğunu düşinüyorum.
Serhat Bey Merhaba,
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Gerçekten de saklamaya değer fotoğraflar çıkınca yorgunluk kısmını hemen unutuveriyorsunuz. Size bir sunum yapmam lazım, beğeneceğinizi umuyorum. Sizi arayacağım.
Görüşmek üzere hoşçakalın.