Güneşli bir Mayıs günü, yol kenarında bir gelincik tarlasına rasgelip de kayıtsız kalmak olmaz. Fotoğraf makinamızı kapıp gelincik tarlasına dalmamız gerekir.
Gelincikleri hakkını vererek hissetmek için Edip Cansever’in Gelincikler adlı şiirinden uzun bir alıntı yapalım:
…
yeter ki görünsün gelincikler önce tek tek görünsün sonra topluca
…
gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde sevgiler umutlar yok değildir öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize çabuk öfkeleniriz durup durup böyle hüzünlenmemiz neden anlamıyoruz da ondan mı yoksa bir bütün olduğunu mutluluğun umudun bir bütün olduğunu seziyor muyuz yalnızca baktıkça gelincik tarlalarına uzaktan öyle bir arada güzel yaşamanın lezzetini kanımızı tutuşturdukça gün günden buğusunu saldıkça bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.
İzlenimci (emprosyonist) dönemin ünlü ressamlarından Claude Monet’in “Argenteuil’de Gelincik Tarlası” adlı tablosuna göz atmadan geçmeyin. Büyüteci de kullanıp iyice resmin içine girin.
http://www.overstock.com/Home-Garden/Monet-Poppy-Field-in-Argenteuil-Oil-Canvas/4164209/product.html
Gelincik tarlasına daldığımız gün çok şanslıydık – çoğumuz hayatımızda ilk kez pembe bir gelincik gördük.
Gelinciğin taç yaprakları kırışmıştı ama o pembe renginin hatırına, kırışıklıkları çoktan bağışladık. Oscar ödüllü İtalyan oyuncu Anna Magnani “Kırışıklıklarımı rötüşlemeyin, onları kazanmam kolay olmadı.” diyerek sahiplenmiş onları. Samuel Ullman ise dikkatimizi başka bir noktaya çekiyor : “Yıllar cildimizi kırıştırabilir ama coşkumuzu kaybedersek ruhumuz kırışır.”
Bu gelinciğin – deniz kabuğundaki gibi- kıvrımları, kıvrımlarda farklılaşan kırmızı tonlar hoşuma gitti. Kan kırmızı renginin canlılığı ve kadifemsi dokusu da cabası…
Yukarıdaki fotoğrafta sanki bir tuhaflık var. Sanki gelincik bildiğimiz şeklini kaybetmiş, taç yaprakları eriyip kırmızı boyaya dönüşmüş gibi.
İşte gelinciğin sevdiğim görünümlerinden biri. Değişik bir simetrisi var. İçindeki hazineyi -kısık gözle bakar gibi- biraz sergiliyor biraz da saklıyor.
Bu narin ve güzel çiçekler pek çok şeyin sembolü olmuşlar. Uykunun, barışın, ölümün. Kanadalı bir şairin Flanders Tarlalarında adlı ünlü şiiri 1.Dünya Savaşında ölen askerler için bir ağıt niteliği kazanmış:
Gelincikler açar Flanders tarlalarında …
Biz öldük. Kısa süren günler önce Biz yaşadık, şafağı hissettik, gün batışının parıldadığını gördük, Sevdik ve sevildik, ve şimdi yatıyoruz, Flanders tarlalarında.
İngilizler de – Dünya Savaşında ölenler için- Anma Günü sembolü olarak benimsemiş gelinciği. Yüzüncü anma yıldönümünde ölen her bir İngiliz askeri için -toplam 888,246 adet- seramik gelincik Londra Kulesi önüne dikilmiş.
Hüzünlü çağrışımları geride bırakıp bize bahar coşkusu veren bu güzelim çiçeklere daha keyifli, coşkulu bir gözle bakalım.
Gelincik yapraklarının rüzgarda dalgalanması net bir poz yakalamayı zorlaştırıyor. Çok sabırlı olmak gerek. Bu arada ilginç pozlar da çıkıyor. İşte size, kendine sığınacak bir gölge bulan bir gelincik.
Bir başkası da özel bir gün için saçlarını yaptırmış!
Aşağıdaki fotoğrafta gelinciğin taç yaprakları alev almış, yanıyor gibi. Odak noktası olarak çiçeğin merkezini seçince – alevlerin etkisiyle ! – taç yaprakları netliklerini kaybettiler! Bu fotoğrafın aşağıdaki dizelere eşlik edebilmesini dileyelim.
Rahmetli Çelik Gülersoy’un İstanbul adlı şiirinden kısa bir alıntı:
Kelebekler parmaklarımda uçar
Gelincikler ateş-ateş dalgalanır ve yatar.
Çocuk gönüllerimizi ezer, ezerdi.
…
Bu şiirin tamamını lütfen okuyun. İste bağlantısı.
https://siirantolojim.wordpress.com/tag/celik-gulersoy/
…
Gönüllüsü olduğum Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde bu yıl gelincik ailesinden farklı gelinciklerle tanıştım. Hele bir tanesine siyah gelincik demek çok yanlış olmaz.
Siyah rengin kendini belli ettiği bir başkası …
Taç yaprakları küçük, uzun olan bir başka tür ise çiçeğini mücevher edasıyla taşıyordu!
Bahçede bu yaz gelincikgillerden göz alıcı ve dev gibi olanlarını da gördüm.
Bozulmaya başlamış da olsa, üzerindeki, ölçek görevi yapan bir çekirge nedeniyle paylaşmak istediğim, aşağıdaki dev çiçek size de fikir verecek.
Hele bu sonuncusu benim gözdelerimden biri oldu. Muazzam bir turuncu renk ve hoşumuza gitmeye başlayan kırışıklıklar! Mark Twain’e göre kırışıklıklar sadece gülümsemelerimizin izleri olmalıdır.
Belki ben botanik bilgisinden sınıfta kaldım, yukarıdaki çiçek de belki gelincikgillerden değil. Ama turuncu ile akraba olduğuna eminim. Müzelerde insanlar tabloların karşısına geçer, uzun uzun bakar, dalar gider ya – işte bu çiçek de sizi öyle çağırıyor. Üstelik bu da dev gibi. Bir dahaki sefere –ancak seneye- çiçeğin yanında bir de şerit metre tutmalı veya oyuncakçıdan bir çekirge alıp çiçeğin üstüne iliştirmeli!
Aileden bir başkası ve ziyaretçisi. .. Önde, sağda belli belirsiz gözüken de açmaya hazırlanan bir başka çiçek.
Renklerle aram iyi değil ama aşağıdaki gelinciğin rengine ben açık turuncu diyeyim. Sizden düzeltme gelirse de doğrusunu öğrenmiş olurum.
Gözümün önünde gelinciğin taç yapraklarından biri kopup düşüyor …
Kapanışı klasik bir gelincik fotoğrafı ile yapalım.
Son sözümüz İranlı doğa tutkunu şair ve ressam Sohap Sepehri’ye ait:
Gelincik var olduğu sürece, şarttır yaşamak!
Müthiş….., Tebrikler. Hepsi çok güzel ama siyah olan, ve sihayın kendini belli ettiği bir başkası başlıklı kareler favorim. Sevgilerimle.
Serhat Bey,
Çok teşekkür ederim. Aslında ben düşünemedim, sizi bahçeye götürmeliyim. Siyah gelincik ve değişik görünümlü gelincikler hep görücüye çıkmıştı! Konuşuruz. Saygılarımla.
Gelincik haşhaş çiçeğinden pek farklı değil. Gelincik bana hep haşhaş çiçeğini çağrıştırır; Çocukluğumdan bir anıdır kırmızılı, morlu haşhaş tarlaları…
Bazı resimlerdeki gelincikler kağıttan yapılmış gibi duruyor.