Gelinciklerin kuvvetli bir rüzgar altında savrulmalarını, daha doğrusu, dans etmelerini izliyorum. Dans dediğimiz de görsel bir şiir – kelimeleri uçuşan, savrulan, açılıp kapanan bir şiir. Alıntı bir zamanların ünlü dansçısı Mata Hari’den.
Rüzgar da gerçekten kuvvetli, gelinciğin taç yaprakları, şişmiş yelkenler gibi narin çiçeği ileri geri savuruyor.
O karmaşada bir tekgöz ile bakışıyoruz.
Güneşin bulutlar arasına girdiği bir anda ortalık kararıyor. Karamsar, kadersiz bir gelincik görüyorum.
Başka bir zamanda, başka bir yerdeyim. Gözüm gölgesiyle yüzleşen bir gelinciğe takılıyor.
…
Güneş yavaş yavaş alçalıyor. Gelinciklerin taç yaprakları, silinmiş, parlatılmış deri gibi gözümü alıyor.
Parlak kırmızı taç yaprakların damarlarını, kıvrımlarını net çekebildiğimde mutlu oluyorum.
Taç yapraklar zamana, rüzgara yenik düşüp kopuyorlar. Bir tavus kuşunun kabarttığı tüylerini çağrıştıran bir görünüm …
Araya yaprağını kaybetmiş bir başka güzeli alalım.
Güneş alçalıyor. Altın saatlerdeyiz. Güneş ışığı bir gelinciğin taç yapraklarını ateşe vermiş …
…
Bahçe’de pembe gelincikgillere bakıyorum.
Arka fonda, daire çizen pembe küme, girdap izlenimi veriyor.
Sırada hafif esinti ile davetkar bir şekilde dalgalanan bir çiçeğimiz var.
Günler geçiyor. Gelincik yaşlanıyor.
Öyle yıllar vardır ki sorular sorarlar, ve öyle yıllar vardır ki cevap verirler.
Zora Neale Hurston
Gelincik için sayılı olan yıllar değil de günler. Yukarıdaki gelinciğin sevimli bir ihtiyar gibi duruşuna saygı duyarak bitiriyorum.
Gölgesiyle yüzleşen gelincik ve Tekgöz gelincik özellikle
Çok hoşuma gitti
Bu arada gelinciğin şerbeti Urla da pek revaçta bekleriz
Gelin tadına bakın
Teşekkür ederim
Doğa şenliğindeki sunumunuz da eminim ilgi çekmiştir
Çocuklar kamerayla doğaya çıksınlar ne güzel olur değil mi?
Tümay Hanım Teşekkürler,
Urla için en uygun zamanı sizden öğrenip bir şeyler yapacağız artık! Bu aralar fotoğraf makinamın fazla mesai yaptığı bir dönemdeyim.
Yaz tatilinden önce 1-2 Blog yazısı üretebilmeyi umuyorum.
Size de kolay gelsin…