Bu yaz çektiğim nilüferler fotoğraflarımın görücüye çıkma zamanı geldi. Gün geçtikçe yapraklar o kadar büyüdüler ki nilüfer çiçeklerini görebilmek, fotoğraflayabilmek çok zor, nilüfer sezonunu artık kapatıyorum.
Aykırı filozof Nietzsche şöyle buyurmuş: “Bir şeyin değeri, bazan, insana kazandırdıklarında değil onun neye mal olduğunda yatar.” Yani önümüzdeki yaz başında –inşallah- çekeceğim güzel nilüfer fotoğrafları benim bir yılıma mal olacak, ömrümden bir yıl götürecek! Bardağın dolu tarafına değil de boş tarafına bakarsanız böyle olur. Şaka bir yana; mevsimlik pek çok şeyi -bahar çiçeklerini, yaz aşklarını, sonbahar yapraklarını ve gönlümüzde kanat çırpıntısı yaratan diğer şeyleri- geride bıraktıkça onlara tekrar kavuşacağımızı düşünerek avunuruz.
Nilüfer fotoğraflarına geçmeden önce bu yaz yaşadığımız ilginç bir olayı anlatmam gerekiyor. Yer Sultanahmet camisinin avlusu. Ortalık yabancı, yerli turist dolu. Fotoğraf çekmek için camiye girmeden önce alçak taş duvarın üzerine oturup bakınıyorum. Caminin dış görünüşü de görkemli, olduğundan fotoğraf çeken çekene. Oldukça yaşlı bir yabancı çift yanıma oturuyorlar. Kendi aralarında Fransızca konuşuyorlar. Kadın ile göz göze geldiğimizde turistlere özgü bir şekilde kibarca gülümsüyor. Şansımı zorlayıp, İngilizce, caminin içini görüp görmediklerini soruyorum. Biraz dinlenip gireceklerini söylüyor. Konuşuyoruz. Kanadalı olduklarını öğreniyorum. Kadın Türkiye’yi ve Mısır’ı çok sevdiklerini anlatıyor. Artık yaşlandıklarını, büyük ihtimalle son defa geldiklerini söylüyor… Bu konuşma daha sonraları aklıma geldikçe boğazımda birşeyler düğümleniyor. Sevdiğinizi bir şeyi son defa yapmakta olmak buruk bir deneyim olmalı…
“Nilüfer fotoğraflarına geçebilir miyiz artık?” diye soranlarınız vardır. Geçelim.
Bu fotoğrafı sevmemin nedeni nilüferin, sanki bir kuyunun içindeymiş gibi az ışık altındaki değişik havası. Nilüfer karanlıkta ışık kaynağı olmuş gibi. Ünlü şairimiz Behçet Necatigil’in Nilüfer adlı şiirinin üçüncü dörtlüğünü beraberce okuyalım :
…
Bir ışıktı yanardı yalnız gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık-
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.
Bu dörtlükte Nilüfer’in şairin gençliğinin simgesi –belki Nilüfer isimli bir kız arkadaşı- olduğu, Yunan mitolojisinin ünlü bir aşk öyküsüne gönderme yapıldığı, akşam –yaşlılık- ile birlikte karşı kıyılara –gençlik- ulaşmanın, artık, yol gösterecek lamba olmadığı için mümkün olmadığı anlatılıyormuş . Şiirseverler bu güzel şiirinin bütününü ve açılımını okumak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirler.
http://sibiryaberberi.blogspot.com.tr/2012/09/necatigilin-niluferi.html
Daha önce de sözü geçmişti; fotoğrafta kontrastın önemi büyük. Fotoğrafa bakan kişi için farklı ilgi alanları yaratabiliyorsunuz. Bazan aydınlıkta, bazan da gölgede, karanlıkta kalan alanlara dikkati çekmeyi başarabiliyorsunuz. Ben genellikle açık tonlardaki nilüfer çiçeklerini gölgeler arasında yakalamayı seviyorum.
Her yaz yüzlerce nilüfer fotoğrafı çekiyorum. Nilüfer havuzlarını, göletlerini dakikalarca, dikkatlice süzüp sanki satın alacakmışım gibi çiçek ve kompozisyonlar arıyorum.
Çok sevdiğim bir kıyaslama var: resim bir katma, yanına bir şeyler koyma sürecidir. Evi çizersiniz, ön tarafında bir ağaç kondurursunuz, bahçede oynayan sevimli çocukları ilave dersiniz, arkada batmakta olan güneşi, kıvrıla kıvrıla akan dereceği de kondurdunuz mu resim son şeklini alır. Fotoğraf da ise bir çıkarma süreci vardır. Çektiğiniz kişinin arkasındaki aydınlatma direği, yemyeşil parkı çevreleyen telli çit, az ilerdeki naylon torbalar … Bunların fotoğrafınızda yer almaması için yer değiştirirsiniz, temizlik yaparsınız vs. Ben de, istediğim kompozisyonu yakalamak için sağa sola, ileri geri sıkça yer değiştiririm.
Şanslı bir gününüzdeyseniz nilüferin yakınlarındaki bir kurbağacık fotoğrafınıza güzellik katabilir. Çook sessiz olup kurbağanın kaçmamasıni dileyin.
Aşağıdaki fotoğrafa bakarken kıvrık yapraklardan üsttekinin bana kalbini gösterdiğini, nilüfer sevgime karşılık verdiğini hayal ediyorum …
Nilüfer fotoğraflarına sudaki yansımalar da zenginlik katabiliyor. Dallar, ağaçlar, güneş …
Polarize filtreler yansıma miktarını kontrol edebilmemizi sağlıyor. Bence onlarsız olmaz. Günün saati, havanın bulutlu olup olmaması da önemli. En uygun olanı ‘parçalı bulutlu’ gökyüzü. Kaçırmamak gerek.
500px isimli fotoğrafv topluluğuna zaman zaman fotoğraflarımı yüklüyorum. Aşağıdaki fotoğrafı -güneş yansımasına atıfta bulunarak- “Atlantis güneşi üzerinde nilüfer” ismiyle yükledim. Fotoğrafta nilüfer ile güneşin yansımasını yan yana yakalamak için epey ter döktüğümü hatırlıyorum.
Aşağıdaki fotoğrafta polarize filtrenin etkisi ve enstantane seçimi birleşmiş nilüfer çiçeğimizin rengi iyice değişmiş. Ortaya sanki neon ışık yayan -sanki GDO’lu- bir çiçek çıkmış. Fazla eleştiriye gelemem, bana sorarsanız “nilüfer kırk yılın başında bir diskoya gitmiş” derim.
Peki, beni az önce topa tutanlar aşağıdaki nilüferin rengine ne kusur bulacaklar acaba …
Şimdi ise bir nilüfer çiçeğinin, uzun boylu görünmek için ayaklarının ucunda yükselerek suyun epeyce üzerine çıkışına bakalım.
Fotoğrafçıların güzel bir numarası vardır: yanlarında taşıdıkları su şişesinden su püskürterek çiçeğin üzerine “yağmur yağmış” etkisi yaratırlar. Size havuzun kenarından dökülen sudan nasiplenen bir nilüfer fotoğrafı geliyor. (Bu fotoğrafta) Numara yok! Yazın şu en sıcak günlerinde havuz, deniz çağırıyor bizi.
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesindeki nilüfer havuzundan bir grup fotoğrafı gözümüzü ve gönlümüzü doldursun …
Son olarak bu havuzun kenarından çektiğim; doğa, insan, kitap sevgisini aynı karede buluşturan bir fotoğraf ile kapanışımızı yapalım.
Çok güzel lan
Yalın ve duygu dolu değerlendirmeniz için teşekkür ederim.